Birçok kaynağa göre Adana ismi, Hitit İmparatorluğu egemenliğindeki Kizzuvatna Krallığının Uru Adania adlı şehrinin isminden türemiştir. Bir antik Grek-Roman efsanesi‘ne göre ise Adana ismi kökenini; Seyhan Nehri (Sarus) yakınlarına gelip Adana’yı kuran Uranus‘un iki oğlu Adanus ve Sarus’tan almaktadır. Bölgedeki arkeolojik bulgular Paleolitik Çağ’a değin uzanan insan yerleşkelerini gün yüzüne çıkarmıştır. Arkeologların taş bir duvar ve bir şehir merkezi buldukları Tepebağ Höyüğü Neolitik Çağ’da inşa edilmiştir ve Çukurova bölgesindeki en eski şehir olduğu düşünülmektedir.
Bu bölgede yaşamış en eski medeniyetlerden biri olan Hititlerde, temel besin maddesinin ekmek ve su olduğu kazılarda bulunan tabletlerden anlaşılmaktadır. Hitit tabletlerinde 180 civarında ekmek, börek, çörek ve unlu mamul türlerine rastlanmaktadır. Tahıl, hububat, sebze ve meyve merkezi Çukurova, bu yönüyle dünyada ilk unlu mamullerin yapıldığı yer olup modern pastacılığın da anavatanıdır. Bu bilgiler ışığında Adana’da yerleşimin başladığı ilk yıllardan itibaren gastronomi kültürünün oluşmasını sağlayan bir yaratıcı sınıfın varlığından söz etmek ve şehrin mutfak sanatlarının gelişmesinde önemli bir yere sahip olduğunu söylemek mümkündür.
Hititlerden bu yana göçebe ve yerleşik birçok uygarlığın etkisinde kalan Adana, Cumhuriyet tarihinde de Balkanlar, Girit, Orta Asya, Suriye gibi farklı kültürlerden önemli göçler almıştır. Köklü geçmişi ve çok kültürlü yapısı, Adana’nın günümüzde sahip olduğu zengin mutfağının gelişmesini sağlamıştır.